10 yıl boyunca kelime topladı: Tonya Rumcası sözlüğü çıktı

TRABZON – İstanbul’da yaşayan aile hekimi Levent Kara, Türkiye’de yok olma tehlikesi altında olan bulunan dillerden Romeika’nın Tonya yöresinde konuşulan ağzı üzerine yaptığı çalışmalarla ‘Tonya Rumcası’ sözlüğü çıkardı.

“Dünyadaki en büyük terörizm, bir insanın anadiliyle olan bağını koparmaya çalışmaktır.” Bu sözler Fransa’da yaşayan Lübnanlı yazar Amin Maalouf’a ait. Birleşmiş Milletler’e göre dünya üzerinde yaklaşık 6 bin farklı dil konuşuluyor ve bu dillerin yüzde 40’ı yüzyılın sonuna doğru kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyor.

UNESCO verilerine göre de Türkiye’de 15 dil kaybolma tehlikesi altında bulunuyor. Bir dilin yok olması, o dille ilişkili geleneklerin ve toplumsal hafızanın da yok olması anlamına geliyor. Özellikle yerli halkların konuştuğu dillerin yok olma oranları endişe verirken, bu durum yerli halkların kültürel özgünlüklerini koruma açısından da tehlikeye işaret ediyor.

YOK OLMAYA YÜZ TUTMUŞ DİLLERDEN

Türkiye’de yok olmaya yüz tutmuş dillerden birisi de Karadeniz Rumcası olarak bilinen Romeika. Günümüzde Trabzon’un Tonya, Çaykara ve Köprübaşı ilçelerinin bazı köylerinde konuşulan eski dilin kökeni dil bilimcilere göre Antik Yunanca’ya kadar dayanıyor.

Karadeniz Rumcası üzerine çalışmalar yapan Levent Kara, uzun bir çalışma sürecinde hazırladığı Cinius yayınlarından çıkan ‘Tonya Rumcası’ sözlüğünü çıkardı. Doğup büyüdüğü Tonya ilçesinde ailesinden öğrendiği Romeika’nın kaybolma tehlikesine karşı dilin gelecek nesillere aktarılmasına katkı sağlamak isteyen Kara, 10 yıl boyunca bölgede kelime topladı. Kara ile ‘Tonya Rumcası’ sözlüğü üzerine konuştuk.

Levent Kara, Romeika konuşan sayısının giderek azaldığını söyledi.

Rumca anadiliniz mi? Günümüzde bölgede çok konuşulmayan bu dili nasıl öğrendiniz?

1983 yılında Trabzon’un Tonya ilçesinin Sayraç köyünde doğdum. Doğduğum köy Tonya’nın ‘Kumyatak Vadisi’ olarak adlandırılan bölgesinde bulunan ve Tonya’nın Rumca konuşulan beş köyünden birisidir. Annem Sayraç köyüne, Tonya’nın Rumca konuşulmayan köylerinin birisinden gelin olarak gelmiş. Bu nedenle Rumca için ana dilim diyemem; yani bu dili annemden öğrenmedim. Ancak doğduğum ve ilk çocukluk dönemimin bir kısmını geçirdiğim köyde, dedem, babaannem ve amcalarımla, yani geniş aile ile birlikte yaşadığımız evde, aile içerisinde Rumca konuşulduğu için bu dili onlardan duyarak öğrendim.

Rumcayı ana dil düzeyinde konuşamasam da yine de konuşabiliyor ve büyük oranda anlayabiliyor olduğum için kendimi şanslı hissediyorum diyebilirim. Örneğin kardeşim ve benden yaşça küçük olan kuzenlerim Rumca bilmiyorlar. Bunun sebebi de köyde hiç yaşamamış olmaları. Trabzon’da ilkokula başladığım 6-7 yaşlarına kadar olan ilk çocukluk dönemim köy ve Trabzon arasında geçti. İlkokula başlar başlamaz da babamın memuriyet görevi sebebiyle Trabzon’dan ve dolayısıyla geniş aileden ayrıldık. Ancak okul hayatım boyunca tüm yaz tatillerimi köyümde, babaannem ve dedem ile geçirdiğim için Rumca’yı unutmadım ve kesintili de olsa öğrenmeye devam ettim. Şu an İstanbul’da tıp hekimiyim.

Romeika hakkında bilgi verebilir misiniz? Tonya Rumcası ile Trabzon’un diğer ilçelerinde konuşulan Rumca arasında ne gibi farklar var?

Önce şunu belirteyim; ben ve bu dili konuşan ailem, bu dilin konuşulduğu bölgedeki insanlar olarak biz, bu dilin bir isminin olduğunu aslında bilmiyorduk. Bu dilin Romeika ya da Pontiaka olarak isimlendirildiğini sonradan öğrendik. Yani aslında şunu demek istiyorum; ortada koskoca bir dil var ve bu dil bu insanların an dili ama dillerinin bir adı yok. Tıpkı bir alfabesinin olmayışı gibi; daha doğrusu sadece konuşulması ama yazılıp okunulamaması gibi. Yoksa bu dilin bir alfabesi tabi ki var, o alfabe de Yunan alfabesi. Yani bu dilin en doğru şekilde yazılıp okunabileceği alfabe Yunan alfabesi.

Ben bu sözlüğü hazırlarken en çok zorlandığım şey alfabe sorunuydu, Yunan alfabesini yazıp okuyamadığımız için bu sözlüğü hazırlarken mecburen Türkçe’de kullandığımız Latin alfabesi harflerini kullandım. Ancak Rumca’daki bazı sesleri Latin alfabesi harfleri ile yazmak mümkün olmadığı için o seslere en yakın harf ya da harfleri seçmeye çalıştım. Bu dilin konuşulduğu bölge ulaşımı zor, dağlar arasında kalmış sarp bir coğrafya. Yüzyıllar boyunca okur yazarlığı olmamış bu insanların. Dolayısıyla da bu dili yazmak ve okumak için gerekli alfabeyi de öğrenememişler.

Başa dönecek olursam, evet bu dilin adı Romeika ya da Pontiaka ancak ben oluşturduğum bu sözlüğü Romeika ya da Pontiaka olarak isimlendirmedim; çünkü ikisi de çok geniş tanımlamalar. Romeika kelime anlamı olarak Roma’nın dili, Pontiaka da Karadeniz’in dili demek. Roma gibi çok geniş bir coğrafyaya yayılmış bir imparatorluğun dili, günümüzde Tonya’da konuşulan dil ile aynı dildi diyemeyiz. Benzer şekilde Karadeniz gibi geniş bir coğrafyanın tümünde de Tonya’da halen konuşulan Rumca’nın aynısı konuşuluyordu diyemeyiz. Birbirinden çok farklılaşmış Rumca ağızlar var. Örneğin Trabzon’da Çaykara bölgesinde de Rumca konuşuluyor ama Tonya’da konuşulan Rumca ile birebir aynı Rumca değiller. Tabi ki birbirlerini anlıyorlar, ama farklılıkları var. Bu farklılıkları dil bilimciler benden daha iyi açıklayacaklardır.

Neden sözlüğe bu adı verdiniz?

Karadeniz coğrafyasının birçok yerinde günümüzde artık konuşulmuyor ya da unutulmuş olsa da Romeika’nın birçok lehçe ve ağzının olduğunu, bazı lehçelerin birbirini anlayamayacak kadar birbirlerinden farklılaştıklarını yine dil bilimciler söylüyorlar. Tüm bu sebeplerden ötürü ben hazırlamış olduğum bu sözlüğü ‘Tonya Rumcası’ olarak isimlendirmeyi daha doğru buldum. Şüphesiz ki bir dil bilimci değilim, yaptığım çalışma aslında amatör bir sözlük çalışması. Ancak unutulmuş ya da unutulmaya yüz tutmuş tek bir sözcüğün bile bu sözlüğe yazılmış olmasını ve gelecek kuşaklara bu sözlük aracılığıyla aktarılacak olmasını çok değerli buluyorum. Beni bu sözlüğü hazırlamaya iten asıl motivasyon kaynağı da tam olarak buydu.

Tonya’nın Sayraç Mahallesi, yörede Rumca’nın en yoğun konuşulduğu köylerden biri.

Sözlük çalışması fikri nasıl ve nereden aklınıza geldi?

Bu dilin bir sözlüğünü yazma fikri, bu dilin yok oluyor oluşunu fark etmem ile gelişti. Yok oluyor oluşunu görmem için de aslında kendi aileme bakmam yeterli oldu. Geniş ailemiz içinde köyde doğan son çocuk bendim. Kardeşim dahil, benden yaşça küçük olan kuzenlerimin hepsi şehirde dünyaya gelmişlerdi ve köy ile dolayısıyla da bu dil ile bağlantıları kesilmişti. Şöyle düşünün; benim bir kardeşim var, babamızın anadili Rumca, ben bu dili ilk çocukluğum geniş ailenin içinde geçtiği için onlardan duyarak öğrenebildim ama kardeşim ailemizden ve Trabzon’dan ayrıldıktan sonra dünyaya geldiği için bu dili öğrenemedi. Bu durum bile tek başına olayın ne kadar trajik bir boyutta olduğunu göstermeye yetiyor bence.

Bizim ailede yaşanan bu durum sadece küçük bir örnek; benzer durum bir çok ailede yaşandı. Ekonomik, sosyal birçok farklı sebeple köyden kentlere yaşanan göç, farklı bölgelerden insanlarla yapılan evlilikler, çevresel etkiler gibi birçok faktör yeni doğan çocukların bu dili çok az öğrenmesine ya da hiç öğrenememesine yol açtı. Tabi bu durum da bölgemizde konuşulan Rumca için hızlı bir yok oluş sürecini başlattı. Bu sözlüğü yazmaya başlamaya beni iten de bu durumu fark etmem oldu.

Kaç yıldır üzerinde çalışıyorsunuz? Nasıl bir çalışma yöntemi ile bu sözlük ortaya çıktı?

Bu dünyaya gözlerimi açtığım evde büyük olasılıkla ilk duyduğum sözcükler bu dile ait sözcüklerdi. Onun için doğduğum andan itibaren üzerinde çalışıyorum desem yanlış olmaz sanırım. Aslında söylemeye çalıştığım şu; kendimi bildim bileli bu dili konuşmaya çalıştım diyebilirim. Çünkü hayatımın belki çok kısa ancak ilk yıllarında içinde bulunduğum ev ve çevrede bu dil konuşuluyordu. O insanların içindeydim, bir çocuk konuşmayı nasıl duyarak ve gözlemleyerek öğreniyorsa benim için de bu dil ile ilgili çalışmalar o zaman başladı. Sonra bir gün bu dile ait sözcükleri yazmalıyım dedim, elime kağıdı kalemi aldım ve yazmaya başladım.

İlk yazdığım sözcük ‘artepon’ yani ‘insan’ sözcüğü idi. Bildiğim ve kendi hatırlayabildiğim sözcükleri yazdım önce, tabi ki yeterli değildi. Bilmediğim ya da hatırlayamadığım çok fazla sözcük vardı ve aileme sormaya başladım. Ailem içinde anadili olan Rumca’yı çok iyi bilen ve konuşan başta yaşça benden büyük olan kuzenlerim, sonra amcalarım ve halalarımın desteğiyle bu sözlüğü yazmaya başladım.

Sözlüğü yazarken şunu gördüm; büyüklerim de bazı kelimeleri artık unutmaya başlamış ve hatırlamakta güçlük çekiyorlardı. Bu durumu gözlemledikten sonra öncelikle artık kullanılmayan ve unutulmaya yüz tutmuş sözcükleri özellikle not etmeye başladım. Tabi ki her dil gibi Rumca’nın da kendine has dil bilgisel kuralları var. Bir sözcüğü not ederken o sözcüğü doğru söylenişi ve yazılışı ile yazmak gerekiyor. Aksi halde gelişigüzel yapılmış yanlış bir yazım o sözcüğü deforme ederek dildeki o yok oluş sürecini de hızlandırıyor. Bu nedenle sözcüklerin doğru yazım ve söylenişlerine özellikle dikkat ettim.

İşin en zor kısmı fonetik kısmıydı; sözcüğün doğru söylenişini tespit ediyor ancak yazmakta güçlük çekiyordum. Daha önce de bahsettiğim gibi bazı seslerin Türkçede ya da Latin alfabesinde karşılığı yoktu. Yunan alfabesini öğrenip sözlüğü Yunan alfabesi ile yazmak da çok mantıklı olmayacaktı, bu sefer de Yunan alfabesi bilmeyenler bu sözlüğü okuyamayacaktı. Sonuç olarak karşılığını bulamadığım sesi o sesi karşılayabilecek en yakın harfleri kullanarak yazmaya çalıştım.

Dile özgü dil bilgisel kurallara da sadık kalarak sözcük dizinlerini oluşturmaya başladım ve ortaya bu sözlük çıktı. Ancak tekrar belirtmeliyim ki, şüphesiz ki bir dil bilimci değilim, mutlaka yanlış yazım ve anlam hataları yaptım. Yazım ya da anlam hataları olsa dahi günümüzde unutulmuş olan bir sözcüğün bir şekilde de olsa bu sözlüğe yazılmış olması ve Romeika ile ilgili yapılacak profesyonel çalışmalara küçük de olsa katkı sağlayarak unutulan o sözcüğün hatırlanmasını sağlaması benim için en büyük mutluluk olacaktır. Yazabildiğim kadar çok kelime yazmaya çalıştım ve sanırım hatırı sayılır şekilde fazla kelime yazdım. Elime kağıdı kalemi alıp yazdığım ilk sözcük olan ‘insan’ kelimesinden sonra yaklaşık 10 yıllık bir zaman aldı bu sözlüğün oluşması.

Bu tür çalışmalar dilin yok olmaması için yeterli mi? Başka ne gibi çalışmalar dilin yaşamasına katkı sağlayabilir?

Bu tür sözlük çalışmaları amatör de olsa tabi ki değerli. Karadeniz Rumcası ile ilgili yapılmış profesyonel çalışmalar da var. Şahsen tanımadığım Çaykaralı Sayın Vahit Tursun’un öncülüğünde hazırlanmış Trabzon Rumcası Sözlüğü ve Romeika Grameri ile ilgili çalışmaları geçtiğimiz yıllarda yayınlandı. Ben sözlüğü hazırlarken o kaynaklardan da faydalandım. Bizim bölgeden yani Tonya bölgesinden ve Trabzon’un Rumca konuşulan farklı bölgelerinden insanların da desteğiyle oluşturmuş çok değerli çalışmalar.

Yine benim sözlüğüm gibi amatör de olsa belki de bu ülkede yayımlanmış ilk Karadeniz Rumcası sözlüğü diyebileceğimiz, yine kendisini şahsen tanımadığım bizim bölgemizden Sayın Ahmet Altunbaş’ın çıkarmış olduğu Rumca sözlüğü de inceledim. Bizim yazdığımız kelimelerle karşılaştırdım, yazım ve anlam farklılıklarını kıyasladım ve bu şekilde her sözcüğün en doğru anlam ve yazılış şeklini bulmaya çalıştım.

Bu dillin varlığını devam ettirmesi için neler yapılabilir?

Tabi ki Yunanistan’da, 100 yıl önce mübadele ile Karadeniz’den göç edenlerin ikinci ve üçüncü kuşakları bu dili konuşmayı sürdürüyorlar. Mutlaka orada da Pontiaka ile ilgili yapılmış çok sayıda çalışma ve Pontiaka sözlükler vardır. Ancak bir dil ait olduğu coğrafyadan kopunca yok oluşu da kaçınılmaz oluyor; kaldı ki ait olduğu coğrafyada yani Karadeniz’de de Romeika konuşan insan sayısı her geçen gün azalıyor.

Yunanistan’daki Karadeniz kökenli insanların bugünkü genç kuşakları ne derecede Pontiaka biliyor ve konuşuyorlar şahsen bilmiyorum. Sanırım Pontiaka onlar için de yalnızca dedelerinin ve büyükannelerinin dili konumunda bugün.

Bu tür çalışmalar değerli, fakat dilin yok olmaması için yeterli değil. Bir dilin yok olmamasının koşulu o dili konuşan insanların hayatlarının her alanında dillerini kullanabilmesi ile ilgili, yani eğitim, iş gibi hayatlarının her alanında. Ancak Türkiye gibi birçok farklı kültürün ve dilin bir arada yaşadığı bir ülkede bu mümkün değil. Ama en azından böyle kültürel bir hazineye sahip olan bu ülkede ana dilleri korumak, insanların ana dillerini unutmamasını ve konuşmasını teşvik etmek ve sağlamak için üniversitelerde kürsüler oluşturulabilir.

Türkiye’de Kürtçe, Zazaca gibi diller için bölge üniversitelerinde kürsüler ya da bilim dalları oluşturuldu diye biliyorum; tabi dilin yok oluşunu engelleme konusunda ne derece etkili oldular ya da olacaklar bilemiyorum. Ancak hep düşünmüşümdür Trabzon’da halen konuşulan ‘Romeika’ için Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde bu dilin bir bilim dalı ya da kürsüsü neden yok. Yanıbaşında var olan bu dil mirasını sahiplenmek ve korumak konusunda en büyük görevin o şehrin üniversitesinde olması gerekmez mi?

Dil aynı zamanda bir kültürü de yansıtıyor.

Evet, yalnızca dil olarak da bakmamak gerekiyor konuya, her dil kendine özgü bir kültürün de taşıyıcılığını yapıyor. Bir kültürü besleyen ya da oluşturan birçok unsur var. Dil bunlardan yalnızca bir tanesi ama tabi ki en önemlisi. Var olan kültürü korumak için dil kadar geleneksel mimariyi, sosyoekonomik ilişkileri, toplumsal üretim ve yaşama biçimlerini de korumak gerekiyor. Bu öğelerden bir tanesindeki yok oluş ya da bozulma dil dahil diğer tüm kültürel öğelerin de erozyonuna yol açıyor. Bir toplumdaki kültürel çeşitlilik o toplumdaki kültürel gelişimin de itici bir unsuru aslında. Bu açıdan özellikle anadillerden korkmamamız ve ana dilleri korumamız gerekiyor.

(KÜLTÜR SANAT SERVİSİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

xxx