Ertuğrul Özkök | Zamanın Ruhu
Cumartesi günü bana ulaşan mektupta ilk dikkatimi çeken şey, zarfın üzerindeki pul oldu.
Üzerinde şu rakam vardı:
“2.000.000…”
Altında ise büyük harflerle şu yazıyordu:
“POSTA-LİRA…”
Yani posta pulunun ücreti “2 milyon TL”ydi…”
Damganın üzerindeki tarih, isim ve adres
Damganın üzerinde şu tarih vardı: 23-04-02…
23 Nisan 2002 yılının tarihini taşıyordu.
Adres kısmında ise el yazısı ile aynen şu yazılıydı:
“Sayın Ertuğrul Özkök (Veya)
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Hürriyet Medya Towers-Güneşli İstanbul”
Evet, işte bu mektup, geçen Cumartesi günü bana ulaştı.
Mektup Hürriyet Gazetesi adresine gitmiş, oradan bana ilettiler.
Müşerref öğretmenin gönderdiği ek mesaj
Gönderen kişi ise Müşerref Günyüzlü isimli, hiç tanımadığım, adını duymadığım biri…
Mektup Ankara Anıttepe’den yazılmış, Kızılay’dan postalanmış…
Asıl mektubun yanında yine el yazısı ile yazılmış bir de ek mesaj var.
“Sayın Ertuğrul Özkök,
2023 yılında yayınlanmak üzere yazdığım bu mektubumu, sevgi tomurcuklarına bir tek sizlerin adresinizle ulaştırabileceğimi düşündüm ve sizlere gönderdim.
Beni hoş karşılayacağınızı ümit ediyor, ilginize çok teşekkür ediyorum.”
Müşerref Günyüzlü…
O günün PTT’sine ve bu günün PTT’sine tebrik ve teşekkürler
Bir ilkokul öğretmeni…
Bu ifadeden anlayacağınız gibi mektubun asıl adresi ben değil, 2023 yılının çocukları.
2002 yılının bir 23 Nisan günü yazmış ve PTT idaresinin o yıl başlattığı “Cumhuriyetimizin 100’ncü Yılına Mektup” kampanyası çerçevesinde bana göndermiş.
PTT’nin o dönemdeki yönetimine böyle harika bir kampanya yaptığı için yürekten teşekkürler ve tebrikler.
PTT’nin bu günkü yönetimine de bu mektubu tam zamanında ve aksatmadan bana ilettiği için tebrikler ve teşekkürler…
Devlette devamlılığın harika bir örneği…
Şimdi Müşerref Öğretmenin arzusunu yerine getirerek, bu harika mektubu bu günün “tomurcukları” ile ile paylaşıyorum.
O dönemin “tomurcuklarına” da “Bakın, ne harika bir öğretmeniniz varmış” diyorum.
Ömrü köy okullarında geçen bir “Çalıkuşu Feride” mektubu
“Sevgili Tomurcuklarım,
1967-74 yılları arasında öğretmenlik yaptığım Tekirdağ Çerkezköy ilçesi Kızılpınar köyündeki öğrencilerim, 1975-78 yılları arasında öğretmenlik yaptığım Tekirdağ Merkez Bıyıkali köyündeki öğrencilerim, 1978-80 yılları arasında öğretmenlik yaptığım İstanbul Eyüp Merkez İlkokulu öğrencilerim, 1980-82 yılları arasında öğretmenlik yaptığım Kars Arpaçay ilçesi Şahnalar Köyü öğrencilerim, 1982-88 yılları arasında öğretmenlik yaptığım Ankara Mamak ilçesi Mehmetçik İlkokulu öğrencilerim, 1988-92 yılları arasında öeğretmenlik yaptığım Ankara Altındağ ilçesi İhsan Sungu ilkokulu öğrencilerim, 1995-96 yılları arası öğretmenlik yaptığım Ankara Özel Olgun Koleji öğrencilerim, 1996-2001 yılları arası öğretmenlik yaptığım Ankara Özel Şafak Koleji öğrencilerim, kızlarım Melike ve Meltem Günyüzü, torunlarım ve tüm dünya çocukları…
Şu anda televizyonda 23 Nisan 1979’da başlayan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın galasını izliyorum.
Renk ve müzik coşkusuyla ne güzel oynuyorsunuz…
23 Nisan 1979’da başlayan ve dünya durdukça sürecek olan tüm dünya çocukları ile kutladığımız bayramımızın mimarı, önderimiz, yüce varlığımız Atatürk’e ne kadar minnet duysak azdır…”
Mektup, 23 Nisan’la ilgili duygusal anılarla devam ettikten sonra çok ilginç bir yere geliyor.
O gün “Yurdun ve dünyanın hali…”
O bölümü yine aynen aktarıyorum…
23 Nisan 2002, yani 20 yıl önce memleketin ahvali aynen şöyleydi…
“Sevgili tomurcuklarım,
Bugün 23 Nisan 2002 ve Türkiye’mizde ekonomik kriz var. Dolar 1.300.000 TL dolaylarında…
İşsizlik yüksek boyutta…
İsrail Filistin’e savaş açtı.
Zaman zaman dünyanın birçok yerinde depremler oluyor ve olacağı söyleniyor…
Tüm çevre kuruluşları (Özellikle TEMA Vakfı, toprağı koruyalım) “Doğaya sahip çıkalım” diye paneller düzenliyor…
Barış için mesajlar yayınlıyoruz.
Sokak çocukları için yardım çağrıları yapıyoruz.”
Cumhuriyet’in 100. yılı geldiğinde dileğim şu…
“Dileğim şu ki; Cumhuriyetimizin 100’ncü yılını kutlayacağımız 2023 yılında bu olumsuz koşulların düzeldiği, evrensel barışın, dostluğun sağlandığı, doğanın korunduğu bir dünyada yaşıyor olmamız…”
Evet, Müşerref öğretmenin 20 yıl önce bir 23 Nisan günü “Tomurcuklarım” dediği çocuklarına yazdığı mektup bu…
Ve geçen cumartesi elime ulaştı…
Şimdi gelin o güne, 23 Nisan 2002 gününe dönelim.
O gün bu koltuklarda kimler oturuyordu?
Cumhurbaşkanlığı koltuğunda Ahmet Necdet Sezer oturuyor.
Hükümette üçlü bir koalisyon var.
Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi…
Yani iki sağ, bir ortanın solu parti yönetiyor ülkeyi.
O gün Türkiye’de Bülent Ecevit, başbakan…
Yardımcıları Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz…
Ülke 2001 kriziyle boğuşuyor.
28 Şubat döneminin sarsıntıları devam ediyor.
Küresel bir finans yöneticisi olan Kemal Derviş, büyük yetkilerle ekonominin başına oturtulmuş ve çok başarılı bir programı uygulamaya henüz başlamış…
Okuduğunuz bu mektuptan yedi ay sonra neler oldu?
Bu mektuptan 7 ay sonra genel seçim yapılacak ve bugün cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Tayyip Erdoğan dönemi başlayacaktı.
Ecevit hükümeti, işte Müşerref öğretmenin yazdığı bu ekonomik ve siyasal başarısızlığın bedelini o seçimde ödeyecek ve Bahçeli dışında hepsi siyasetten silinecekti.
Bir “Back to The Future” filmi gibi bugünden 20 yıl geriye dönüp baktığımız o gün bize ne anlatıyor?
AKP’yi iktidara getiren koşullar işte bunlardı…
Ekonomik kriz, depremler, doğanın tahribi…
Yirmi yıl önce o gün neler yoktu?
Demek ki bugün ne varsa o gün de hepsi var.
Peki mektupta o güne ait neler yok?
Göçmen krizi yok…
Orta Doğu’nun başımıza sardığı sorunlar yok…
Dış politikada kavgalı olduğumuz komşular yok…
Ve kutuplaşma yok…
Mektup, adaletten şikâyetçi değil…
“İnsan hakları”, “demokrasi” demiyor…
Öyleyse bugüne geri dönüp bakalım: Bugün neler var?
Öyleyse gelin, 20 yıl sonraya gidip bugüne bakalım…
Önce olmayan şeyden başlayalım…
Bugün artık pulun üstündeki o acayip rakam yok…
Yani 1 Türk Lira’sının yanındaki 6 sıfır…
Hadi onu da bugüne getirip bakalım.
At 6 sıfırı…
1 Dolar eşittir 1.3 TL.
Bugün?
1 Dolar 28 TL…
Bugünkünü yanına 6 sıfır ekle…
1 Dolar eşittir 28 milyon TL
Ne anlama geldiğini ekonomistlere bırakıyorum.
Müşerref öğretmenin çocuklar için hangi dilekleri gerçekleşti?
Peki o günden bu yana değişen ne?
Müşerref öğretmenin hangi dilekleri gerçekleşti?
Koyun tabloları yan yana…
Maalesef; gerçekleşen tek bir şey yok…
Artı o gün olmayan sorunlarımız da eklenmiş…
Bugün başımızda 5 milyonluk bir göçmen sorunumuz var.
Komşularla aramız felaket.
O gün “durumdan vazife çıkarıp” siyasete müdahale eden, insanları hapse attıran askerler varmış.
Bugün “durumdan vazife çıkarıp” siyasete müdahale eden, insanları hapse attıran, Anayasa’yı ve anayasal kurumları iplemeyen siviller var.
O gün bu mektubu yazdığında medya ortamı vardı. Hapiste gazeteci, aydın, siyasetçi yoktu…
Bugün o medya artık yok ama hapiste gazeteci, siyasetçi, aydın var. Sayıları ise her gün artıyor…
O gün de İsrail-Filistin savaşı varmış ama sokağımıza girmemiş
O gün yine İsrail-Filistin savaşı varmış, o savaşta ölen insanlara üzülen, bunu dile getiren öğretmenlerimiz varmış.
Ama bu savaş, ülkemiz sokaklarına girmemiş. Ülkemize boykot yaptıracak, ambargo çağrısı yaptıracak şekilde iç politikası haline getirilmemiş.
Mektubu okuduğumda içimden gelen haykırış
Müşerref öğretmenin mektubunu okuduğumda “Vay canına” dedim…
O günden bu yana, 20 yılda hiçbir sorun çözülmemiş,
Tam aksine iyi olanlar da geriye gitmiş.
Sonra haykırdım:
“Hani nerede o yeni Türkiye?”
20 yıl önce ne devralındıysa; bugün devralınan o sorunlar daha da büyümüş,
Yol alan ne?
Bundan böyle kimse bana Yeni Türkiye masalı anlatmasın
O gün kötü yönetimin siyasi bir bedeli varmış…
Bugün yok…
Yani Müşerref öğretmenin 2 milyon liralık pulla gönderdiği ve bana geçen cumartesi teslim edilen mektubu okuyunca vatandaş olarak içimden şu geldi:
Bundan böyle bana artık kimse bir “Yeni Türkiye masalı” anlatmasın…
Çünkü benim artık eski masallara değil, yepyeni hikâyelere ihtiyacım var…
Tıpkı Yeni Türkü’nün o şahane şarkısındaki gibi…
“Bana bir masal anlat baba,
İçinde bütün oyunlarım
Denizler, balıklar,
Tüm sevdiklerim,
İstanbul olsun…”
Müşerref öğretmene dün mesaj attım; “Aaa unutmuşum” dedi
Müşerref öğretmen mektubunda cep telefonunu da yazmış.
Dün mesaj atıp “Mektubunuzu aldım” dedim.
Çok şaşırmış. “Unutmuştum o mektubu” dedi.
İşte böyledir, bazen unutulmuş mektuplar bize çok şey anlatır…
Geçmişe yaptığımız haksızlıkları, bugüne verdiğimiz haksız primleri…
Cumhuriyet’in 100. yılında mektubunuzu hangi adrese gönderirdiniz?
Bugün Cumhuriyet’in 150’nci yılına bir mektup yazsanız; acaba hani adrese gönderirdiniz o mektubu?
Mesela hâlâ o mektubu yazacağınız bir medya, bir genel yayın yönetmeni, o medyayı yaşatacak bir özgürlük ortamı bulabilir miydiniz?
Müşerref öğretmenin tomurcukları bugün artık 30’lu yaşlarında…
Acaba onlar bu mektubu okudukları bugün neler hissediyor, neler diyorlar?
Bu mektup bize şunu hatırlatıyor
Mektup yazmak hâlâ güzel bir şey…
Yirmi yıl öncesinin bir pulu ve damgasıyla bir mektup almak ise çok tuhaf….
Çünkü bize, “Yirmi yIlda Yeni Türkiye diye geldiğimiz nokta işte bu” diyor…
Sadece biz değil, ne yazık ki 20’inci yüzyılın ilk 60 yılında doğan liderler, siyasetçiler dünyanın bütün ülkelerinde derin bir hayal kırıklığı yarattılar.
Bırakın sorunları çözmeyi, kendileri bizzat sorun haline geldiler.
Geldiğimiz nokta işte bu…
Sorunların daha da ağırlaşarak aynı kaldığı, derin bir hayal kırıklığı…
Çünkü 20 yıl önce Cumhuriyet’in 100’üncü yılına mektup yazarken hayal ettiğimiz ülke, dünya bu değildi…
Malesef bu değildi…