Kayahan Uygur
ABD Başkanı Biden Cuma günü Şili lideri Boric’le konuşurken “Ortadoğu’da olup bitenler dünyanın önümüzdeki 80 yılını belirleyecek.” dedi. ABD Başkanı, tarihi bir anda olduğumuzu söyledi. Biden, 80 yıl derken kuşkusuz 21’inci yüzyılın geri kalan zamanını kast ediyordu.
YİNE “MEDENİYETLER ÇATIŞMASI”
Bu sözler geçen haftaki yazımda anlam ve kapsamını ortaya koymaya çalıştığım “Medeniyetler Çatışması” vizyonunun dünyanın karar alıcıları nezdinde büyük bir önem kazandığını gösteriyor.
Son günlerde dünyanın tüm miting alanlarında sahneye konulan bu çatışma senaryosu hem gelişmiş ülkeleri hem de çoğu derin bir ekonomik kriz içindeki Müslüman ülkeleri yakından etkiliyor. Bu toplumların Gazze’de olup bitenlere verdikleri önem o kadar aşırı ki sonunda dünyadaki tüm ülkeler Hamas’a karşı aldıkları tavırlara göre sınıflandırılacaklar. Bunun o ülkelerin ekonomilerine yansıması ise yaşadıkları krizden de beter olacak.
Öte yandan, dünyadaki çeşitli kültür ve gelenek grupları arasındaki bir gerilim aynı zamanda küreselciliğin de bitişinin işareti. Ancak elbette ki bu bitişte asıl önemli olan ekonomi.
KÜRESELLİK BİTİYOR
Aslında küreselleşmeden en çok yararlananların Çin ve Hindistan gibi ülkeler olduğu, zengin Batı ülkelerinin ise patinaj yapmaya başladıkları görülüyordu. Bu nedenle 90’larda ekonominin itici gücü ve bir mucize gibi görülen küreselleşme artık çevreyi mahveden, karbon salınımıyla iklim değiştiren, enerji krizine yol açan bir etken olarak değerlendirilmeye başlandı.
Uzmanlar küreselleşmenin üst üste gelen 3 krize dayanamadığını belirtiyorlar. Bu krizlerden birincisi ABD’de Trump’ın iktidara gelmesiyle ve İngiltere’de Brexit’le ortaya çıkan tepkisel Anglosakson krizi, ikincisi Kovid-19 salgını, üçüncüsü ise Ukrayna savaşı oldu. Bu sarsıntılarda dünya ekonomisi enflasyondan, tedarik zincirinin bozulmasına, enerji fiyatlarından gıda krizine kadar her açıdan etkilendi. Gelişmiş ekonomiler en çok da imalat alanında Çin’e bağımlılıktan zarar gördü. Onun için dünya ekonomisinin merkez ülkeleri kartların yeniden karılmasını istediler ve şimdi de ortaya Hamas saflaşması çıkmakta. Biden’ın sözünü ettiği konu yani Ortadoğu’daki gelişmelerin önümüzdeki 80 yılı belirlemesi bu anlama geliyor olmalı.
Geçen hafta sadece teorisini anlattığım “Medeniyetler Çatışması” ile ekonomi ilişkisi ABD-Çin ilişkilerinde daha açık bir şekilde görülüyor.
YENİ EKONOMİ
ABD Başkanı Biden 6 Aralık 2022’de Arizona’da 40 milyar dolarlık bir yatırımla iki yarı iletken fabrikasının temelini atarken “Amerikan imalat sanayinin geri dönüşü” ilanında bulunmuştu. Törene katılanlardan Tayvan kökenli küresel iş insanı Morris Chang “küreselleşme ölmek üzere, serbest ticaret ölüyor” demişti. Bu yılın 27 Nisan tarihinde ise ABD Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilisi Jake Sullivan güvenlikle doğrudan ilgili olarak ekonomi konusunda şu açıklamayı yapmıştı: “1990’larda başlıca ekonomik proje gümrükleri indirmekti, 2020’lerde ve 2030’larda bunun tersi yaşanacak” . İşte bu çabalar içinde bulunan Batı başta Çin olmak üzere dünyadaki diğer “medeniyetlere” karşı artık bir çatışma vizyonu edinmiş durumda.
Elbette bu yaklaşımın Avrupa ayağı da var. Jake Sullivan’dan birkaç hafta sonra 20 Haziran’da konuşan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen ise şu açıklamayı yapıyordu: “Ekonomilerin dünyaya açılması ve birleşmesi şirketlerimiz için çok olumluydu … fakat şimdi daha fazla çatışmacı ve jeopolitik bir dünyada yaşadığımızın ayrımında olmalıyız.” Komisyon Başkanı bu açıklamayla tarihte ilk kez AB’nin “egemenliğini” garantiye alacak bir ekonomik güvenlik projesi sunuyordu.
Bu arada sanayi politikalarına devlet müdahalesinin yeniden başladığı bir dönem açılmıştı. ABD’de sadece Enflasyonu Düşürme programı çerçevesinde devletin sanayiye 369 milyar dolar aktarması öngörülmüştü. AB Komisyonu eski Başkan yardımcısı Frans Timmermans “bir sanayi politikamızın olmaması en büyük hatamızdı, biz bu işi piyasa halleder sanmıştık” diyordu.
Tüm bu olgulardan anlaşılıyor ki jeopolitik konular ve “Medeniyetler Çatışması” Batı’nın kendi içine kapanması için bir fırsat oldu. Devam ettikçe Çin’e kazandıran ve onu güçlendiren küreselliği bitirmenin en iyi bahanesi buydu.
ABD’NİN YENİ YAPTIRIMLARI
İşte bu çerçevede ve “Medeniyetler Çatışması” yaklaşımı içinde Amerikan politik iradesinin ortaya koyduğu zorlayıcı önlemler Türkiye’de çok şaşırtıcı bir biçimde adeta yok sayıldı. Hâlbuki ABD Temsilciler Meclisi geçtiğimiz hafta ezici çoğunlukla aldığı bir kararla Hamas’ı terör örgütü olarak tanımayan ve ona yardımcı olan Türkiye gibi ülkelere yaptırım uygulanmasını kararlaştırdı. Aynı tasarının Senato’da kabul edilip yürürlüğe girmesinin kuşkusuz birçok ekonomik sonucu olacak.
Birleşmiş Milletler’de yapılan oylamalarda sadece Türkiye değil “Güney kampı” olarak adlandırılan birçok geri kalmış ve gelişmekte olan ülke de Hamas’ı bir terör örgütü olarak tanımlayıp kınamaktan kaçındılar. Hatta bu örgütü “direnişçi” olarak görenler mevcut. Önümüzdeki dönemde ABD yaptırımları somutlaşmaya başladığında tepkiler ve tavır değişiklikleri ne olur henüz belli değil.
Öte yandan küreselleşmenin sermaye ve ürünlerin serbest dolaşımı kadar önemli olan başka bir yönü de işgücünün dolaşımı, yani göçmenlik. Batı ülkeleri kamuoylarında düzensiz göçe karşı o kadar büyük bir tepki belirdi ki ABD Meksika sınırındaki duvarı yükselttikçe yükseltiyor ve AB önlemlerini neredeyse her ay daha da sertleştiriyor. Göç ve göçmen reddinde elbette ki önemli bir etken de “medeniyet çatışması”, başka bir deyişle göçmenlerin geldikleri ülkelerdeki değerlerin çağdaş dünya ile uyumsuzluğu.
Konunun daha da güncel bir boyutu ise geçen hafta Almanya’nın Hamas konusunda aldığı bir kararla ortaya çıktı. Alman hükümeti Hamas’ı “İsrail’i imha etmek isteyen” bir terör örgütü olarak değerlendirip yasakladı. Bu yasak kararı, Hamas’ın tüm yan kuruluşlarını içerdiği gibi Hamas propagandasını ve Hamas’ı bir direniş örgütü olarak gösterenleri de kapsıyor. Bu konudaki gelişmelerin hem Almanya’daki Türk göçmenliğini, hem de Türk-Alman ilişkilerini etkileyeceği de açıkça görülüyor.
DOĞRU TERCİHLER VE YANLIŞ TERCİHLER
Tekrar yaptırımlara dönecek olursak bunların ekonomiyi politikanın elinde bir silah haline getirdiğini görüyoruz. Ve artık kapitalizmin karar merkezlerinin elinde istediklerini batıracak ve istediklerini çıkaracak bir silah var. Bu tür önlemler askeri müdahalelere göre çok da ucuz. Sadece ABD’nin o da şimdilik 70 kadar ekonomik yaptırım programı var ve bunlarla çok sayıda ülke, firma ve şahıs hedef alınıyor.
İşte böyle bir dünyada yaşıyoruz. Batı küresellikten ve küresel ekonomi döneminin aklından vazgeçmiş durumda. Devletçi ekonomiye dönmüş ve “Medeniyetler Çatışması” içinde taraflardan biri haline gelmiş.
Peki, başta askeri, siyasi ittifaklar ve ekonomik ilişkiler olmak üzere Batı’ya çoğu gözle görünmez binbir türlü iplikle bağlanmış olan Türkiye’de de ne yapılıyor? Hamas saflaşmasında Arap ülkelerinden bile farklı olarak İran’ın yanında duruluyor. Ekonomide ise nedense Batı’nın çoktan terk ettiği eski küreselleşme döneminin politikalarına ve onun geçmişte kalmış kadrolarına bel bağlanıyor. Kısacası, doğru ile yanlış arasında seçim yapılabilecek tüm konularda yanlış seçiliyor. Bu şekilde düzeltilmeye çalışılan ekonomi siyasetle, normalleştirilmeye çalışılan siyaset ise hamasetle bozuluyor. Biden’in vermek istediği mesajı ise anlamak isteyen dahi yok.